top of page

Türkiye’de yaşamanın en güzel taraflarından biri de çok kültürlü, çok dilli ve dinli birarada yaşayarak ama hoşgörü içinde kalabilmekti. Ne yazık ki gün geçtikçe bu hoşgörüyü kaybediyor, çeşitliliğimizi de yitiriyoruz. ‘Azınlık’ diye tabir ettiğimiz o birarada yaşadığımız bizden olmayanları dışladıkça dışlayıp, neredeyse yok saymaya başladık. Ne de övünürdük kültür mozaiği Anadolu, her kültüre kucak açan barış içinde yaşayan Türkiye diye.

Sazı bir elime aldım mı yazdıkça yazasım gelse de, hızlıca konuyu yakın vakitte ziyaret ettiğim sayılı Alevi köylerinden biri olan Demircidere’ye getiriyorum. Köyde herkesin alevi kültüründen ve Türkmen soyundan geldiği bu yere girer girmez yabancı olduğum anlaşılıyor ve hemen selamlaşmalar başlıyor.

Köy meydanında Mevlana ve Hacı Bektaş-ı Veli büstlerine şaşkın şakın bakarken, köyün en sosyal ve bilgili kişisi olduğunu düşündüğüm İbrahim Özden karşıladı beni. Özel Etnografya Müzesini (oldukça minik restore edilmiş bir ev) gezdirip, Alevi kültürünü tane tane anlattı.

Köylülerin katkıları ile açılan ve ücretsiz herkesin kullanımına açık olan Demircidere Etnografya Müzesi Alevi ve Türkmen kültürünü tanıman için seni bekliyor

Köyün çocukları için müze bir oyun alanı. İki dakikada sergilenenleri yerle bir edebiliyorlar :)

Müze köyün öyle bir malı olmuş ki, herkes mutlaka düzenli olarak bir uğrayıp geziniyor (her gün defalarca görmesine rağmen). Ayrıca çocuklar için de harika bir oyun yeri haline gelmiş bu müze.

Geldiğimiz gün bir hayır yemeği yapılıyordu köy kahvesinin yanındaki okulda. Herkes ısrarla yemeğe davet ediyordu. Ama az önce Bergama’da Eşref Amca’nın müthiş bal kaymağıyla doymuştum ki, pek lokma geçecek gibi değildi boğazdan. Onun yerine İbrahim Abi ile köy kahvesinin tam ortasındaki 60 yıllık çınar ağacının gölgesinde çay içmeyi tercih ettim.

Alevi kültürü ve köyün yaşamı ile ilgili tonla hikaye anlattı. Ve en sonunda da Eylül sonu Ekim başı gibi köyde yapılan bağ bozumuna davet etti. Ev şarabı denemek için yolunuzu düşürün derim!

Son olarak İbrahim Abi’nin anlattığı ve çok beğenip not aldığım şarapla ilgili Bektaş fıkrasını paylaşayım. Bektaşilik ile ilgili bu gibi bir çok fıkra varmış. içlerinde en usturupluyu yazıyorum :)

“...Bektaşi’ye neden şarap içiyorsun günah değil mi diye sormuşlar. O da ben üzümü sıktım bıraktım ki, ne yaptıysa 'O' yaptı demiş...”

Sevgi ve hoşgörü ile.

Demircidere'ye Kozak üzerinden gittiğinde karşılaşacağın ve aklını yitireceğin güzellik :)

#rotapintaizmir
bottom of page